Terör eylemleri, her zaman geniş kitlelere ulaşma potansiyeline sahip mesajların taşıyıcılarıdır. 2011 yılında Norveç’te, Anders Behring Breivik’in gerçekleştirdiği bombalama ve silahlı saldırıların ardından, hukuk sisteminin, terör propagandası açısından nasıl kullanıldığına dair tartışmalar alevleniyor. Breivik, 77 kişiyi öldürmesine rağmen yalnızca 21 yıl hapis cezası aldı. Ancak Oslo Üniversitesi’nden hukuk profesörü Kristin Bergtora Sandvik, Breivik’in mahkumiyetinin ardından mahkeme süreçlerini istismar ettiğini belirterek, bu durumun kamu güvenliği açısından yarattığı tehlikeleri gündeme getiriyor.
Gelişmeleri kaçırmayın! Avrupa’dan ve dünyadan en güncel haberler artık cebinizde.
- WhatsApp kanalımıza katılın, özel haberler ve analizlere anında ulaşın
- Anlık bildirimlerle sıcak gelişmeleri ilk siz öğrenin
Mahkeme Salonu: Propaganda Arenası mı?
Breivik, cezasının asgari süresini tamamladıktan sonra her iki yılda bir şartlı tahliye başvurusunda bulunma hakkına sahip. Sandvik, Breivik’in bu süreçleri kullandığını belirtiyor. Mahkemelerde yaptığı ideolojik konuşmalarla kendisini “çok başarılı bir terörist” olarak tanımladığını ifade eden Sandvik, mahkeme salonlarını aşırılıkçı görüşlerini yaymak için bir sahne haline getirdiğini vurguluyor. “Duruşma salonunu aşırılıkçı mesajlarının yayılabildiği bir tiyatroya çeviriyor. Hukukun üstünlüğü çerçevesinde onu dinlemek zorundayız, fakat bu çok sorunlu bir durum,” diyor Sandvik.
Konforlu Mahpusluk Koşulları: Kamu Vicdanı Ne Diyor?
Breivik’in hapisteki yaşamı, toplumda büyük tartışmalara yol açtı. Ringerike Hapishanesi’nde özenle hazırlanmış üç hücrelik bir blokta yaşayan Breivik; kitaplar, Xbox, fitness salonu gibi imkanlara sahip ve ayrıca üniversite eğitimi alabiliyor. Kendisinin yalnızlık koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu iddia etmesi, bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Sandvik, “Bu durum kamu vicdanında rahatsızlık oluşturuyor. Bu, hukukun üstünlüğünün bedeli; fakat demokrasi ve hukukun korunması için hukuken temsil edilmesi gerekli,” diyor.
İnsan Hakları İhlali Girişimleri
Breivik, hüküm giydiği koşulları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyarak hukuksal bir mücadele başlattı. Başlangıçta kazandığı bu davada, Norveç temyiz mahkemesi, izolasyonun hak ihlali oluşturmadığına karar vererek durumu netleştirmiş oldu. Ancak Breivik, yalnızca bireysel haklarını savunmakla kalmadı, aynı zamanda Avrupa’daki benzer davalar için de bir örnek teşkil etti.
Şartlı Tahliye Talepleri: Devam Eden Süreç
Norveç yargısı, 2022’de Breivik’in ilk şartlı tahliye talebini, “şiddeti bırakmadığı” ve “aşırı sağ görüşlerinden vazgeçmediği” gerekçesiyle reddetti. 2024 yılında yaptığı ikinci başvuru da güvenlik gerekçeleriyle aynı şekilde sonuçlandı. Bu durum, Breivik’in terörist kimliğini nasıl sürdürdüğüne dair bir meşruiyet arayışının ifadesi olarak değerlendirilmekte.
2011 Saldırısının İzleri: Toplumda Rahatsızlık
22 Temmuz 2011’de gerçekleştirilen saldırının etkileri, toplum hafızasında hala sıcaklığını koruyor. Oslo’da bombalanan yerin yanı sıra, Utøya Adası’nda toplu katliama tabi tutulan 69 kişi ve toplam 319 yaralıyla bu olay, Norveç tarihinin en karanlık günlerinden biri olarak kaydedildi. Duruşmalar boyunca kendini “kurban rolü” içinde gösteren Breivik, kamuoyunda “terörist manifestosu”nu meşrulaştırmaya çalışan bir figür haline geldi.
Norveç Hukuk Sisteminin Sınavı
Norveç sistemi, tüm mahkumlara eşit hak tanıma ilkesine sadık kalmaya çalışsa da, Breivik gibi şahısların mahkeme platformlarını ideolojik propaganda için kullanabilmesi, hukuk sisteminin sınırlarını zorlayıcı bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Kamuoyunda tartışmalar, hukuk sisteminin işleyişi ve bireysel haklar arasındaki dengeyi sorgulatıyor. Bu çetin dengede, hukuk ve kamu güvenliği arasındaki ilişki daha da karmaşık bir hale geliyor.